Human Form: Gerçek

“Şimdi seninle uzun bir çalışma içine gireceğiz. Hazır mısın? Bir sürü konuda bilgilenmen ve eğitilmen gerekiyor. Ama bunun için istemen şart! Seçim, evrendeki her bireyin kendi iradesini beyan etme biçimidir. Bütün bunların sonucunda evren daha iyi bir yer olacak!” dedi.

Ellerimi Adam’ın ellerinden hafifçe çekerek sordum: “Evren mi? Dünya mı?” Adam, yakaladığım farkı anlayarak devam etti: “Evren dünyayı da kapsamıyor mu?”

“Bilmem, bu tanımlamaya bakar. Eğer, içindeki dünya da iyi bir yer olan daha iyi bir evrenden bahsediyorsak, ona göre tanımlamak gerekir. Yok, evren daha iyi bir yer olmuş ama dünya yaşanılır olmaktan çıkmış… Bunu ister miyim, doğrusu bilemem! Çünkü seçmek, diğerlerinden vazgeçmektir Adam!” Adam, başını sallayarak ve çok hafif bir tebessümle cevap verdi: “Peki, dünya çok yaşanılır bir yer ama evrende yaşanılır tek nokta kalmamış! Bu kulağa nasıl geliyor?”

 Çok şaşırmıştım. “Bu mümkün mü?” diye sordum.

“Otursana Alev, gördün mü şu kısacık bir iki dakikada aslında bütün önceliklerini belirledin. Seçimini yaptın bile! Ve biri o seçimi yaparken düşünmediğin bir olasılıktan bahsetti. Ve aslında yaptığın seçimden etkilenecek bir olasılıktan! İşte, hayat bu! Sonsuz olasılıkların her birinden sanki haberimiz varmış gibi seçim yapıyor, karar veriyor ve ne yazık ki, neleri etkilediğimizi bilmiyoruz bile…”

Şöminenin yanındaki koltuğa oturmuştum yine. “Ama,” dedim, “Dünya yaşanılamaz bir evrende yaşanılır olamaz ki!” Adam düşünceli bir şekilde yürüdü, taze kaynatılmış tarçın çayından fincanlarımıza doldururken, “Sahi mi?” dedi. “Sana kimse böyle net bir bilim kuralı öğretmedi. Ama senin algında bu var. İşte algı yönetiminin olağanüstü ispatı!”

Uzattığı fincanı alırken, Adam’ın ne anlatmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Yüzümdeki ifade o kadar anlamsız olmalıydı ki, Adam daha açık konuştu: “Seninle dünyadaki algı yönetimini ve sebebini konuşmaya başlayacağız. Zamanla ve eğitimin tamamlandıkça algı yönetiminden sıyrılmış olarak daha gerçek bir yaşam görmeye başlayacaksın. Her şey daha gerçek olacak. Sonra, kabul edersen, senin için düşündüğümüz görevi paylaşacağım seninle…” Hemen sözünü kestim: “Kabul etmezsem?” Adam tebessüm etti: “Yapacak bir şey yok, endişe etme, elini kolunu sallayıp çıkıp gideceksin buradan.”

Uzun bir sessizlik oldu.

Bakışlarımı fincanımdan Adam’a çevirdim: “Ee... başladık mı?”

Adam da yüzünde bir gülümsemeyle, “Çoktan!” diye cevap verdi.

Evet, işte Adam’la her şey aslında böyle başladı.